Kayıtlar

Uzun bir aradan sonra merhaba!

Resim
Çok uzun bir ara da olsa olsundu, şuan bunu okuyan herkese merhaba.   En son yazımı 3 Nisan 2015'te yayınlamışım.  İki yıl olmağa az kalmış. Neler mi oldu? Ben size şöyle bir özet geçeyim. En son yazımda sanırım yedinci sınıfa gidiyordum. Şu anda dokuzuncu sınıftayım. Yani, o dört gözle bekleyip heyecanlandığım lise hayatının ilk yılındayım. Değişen bir şey oldu mu? Eh, hemen hemen. İlla ki herkesin aklında bir lise hayalleri vardır. Liseye geçtiğimizde hayatımızın değişeceğini düşünürüz. Özellikle ortaokulun son zamanlarında bir lise heyecanı alıp donatır ruhumuzu. Ama o gün gelip çattığında, pek de hayallerimizdeki kadar büyük değişimler olmaz. Öğretmenler aynıdır. Öğrenciler, eh, belki biraz daha ergenlik döneminin yoğun dönemine geçmiş oldukları için hareketlerinde değişmeler olsa da, her şey kafalarımızdaki kadar farklı değil. Bu arada, bir süredir doğru düzgün yazı yazamadığım için cümlelerimdeki kalite azalmış olabilir. Ben de fark ediyorum. Ama inanıyorum ki, -e...

1 Nisan!

Biraz geç kaldım ama bu konuda yazmak istedim. Biliyorsunuz, 2 gün önce 1 Nisan'da idik. Herkesin bildiği üzere her ne zaman 1 Nisan günü gelip çatsa, samimi dostlar birbirlerine kötü, tehlikeli şakalar yapar. Gelenek haline gelmiş bu 1 Nisan şakalarının kurbanları, jetonları düşüp şakayı anladığında artık herşey çok geçtir. Peki, böyle şakalaşıyoruz, gülüyoruz eğleniyoruz ama neden 1 Nisan'da tüm dünyada böyle şakalar  yapılıyor? Elbette ki bunun bir nedeni var. Öğrenmenin zamanı geldi, geçiyor bile;   1564 yılında Fransa kralı IX. Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının 1. gününe aldı. Daha önce Avrupa'da yaygın olan yıl başlangıcı 25 Mart'tı. O zamandaki iletişim şartlarıyla Charles'in bu kararı fazla yayılmadı. Duyanlar ise protesto amaçlı eski adetlerine devam ettiler. 1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler. 1 Nisan'a "aptallar günü" adını verdiler. Bu günde herkese sürpriz hediyeler ...

Resim ve Yazı

Resim
İlk çağlarda  ilkel insanlar her şey için kendilerini ifade etme ihtiyacı duymuşlardır. Zaten, şuan dizime almış yazı yazdığım bu bilgisayar bile ihtiyaçtan doğmuştur. Evrende insanların oluşturduğu ne varsa gereklilikten varolmuştur. Peki, ilkel insanlar tarihinde yazı var mıydı? Yoktu. Sayılar var mıydı? O da yoktu. İnsanlar iletişim kuramıyor, kendilerini ifade edemiyorlardı. Bu durumda doğadan yola çıkarak belki de biz yeni nesillere bir "İmdat! Sesimizi duyun!" mesajı vermeye çalıştılar... İlkel insanlar, etrafındaki şeyleri çizerek kendilerinden sonra gelecek çağ insanlarına bazı çizimler bırakmıştır. Bunun gibi mesela; Yani resim çizmek, ilk çağlardan beri vardı, halen de var. Hem de insanlarca, çok önemli bir yere sahip resim çizmek. Resim, bir şeyleri ifade edebilmek, anlatabilmek, bir ya da daha fazla duyguyu aynı anda tarif edebilmek için harika bir anlatım türü. Yazı ise sözcüklerle, daha somut bir şekilde her şeyi ifad...

Teknoloji ve Tasarım Günlüğüm

Merhaba arkadaşlar! Ben bir 7. sınıf öğrencisi olarak  Teknoloji ve Tasarım dersi görüyorum.  Teknoloji ve tasarım dersi için ne düşünüyorsunuz? Ben, titiz öğretmenlerin biz öğrencilerden fazla şeyler beklediğini söyleyebilirim. Bu yüzden bu ders, çok emek istiyor, özen istiyor. Özensiz yapılan projelerle öğretmenlerden geçerli bir not almak -hele ki bu dersin öğretmenleri için- neredeyse imkansız. Ha, "Ben zoru başarırım, imkansız biraz zaman alır." gibi bir hayat felsefeniz varsa o başka. Teknoloji tasarım aslında ülkemizin gençleri adına faydalı bir ders. Fakat, az önce de bahsettiğim gibi araya bazı titiz, ayrıntıları önemseyen, hiçbir şeyi beğenemeyen hocalar girince suyun rengi değişiyor. Biz öğrencilere, mucit gözüyle bakıp mucit tavırlarıyla  davranıyorlar. Bu dersin kendine has birkaç kuralları var. Ya da "kural" demeyelim de, kendine has birkaç gereksinimleri var. Özgün tasarımlar, modernlik, soruna çözüm üretme, maketler, çalışılabilir duruma getirm...

"Küçük Prens"

Resim
Sizlere dün bitirdiğim harika bir kitaptan bahsedeceğim. Aynı zamanda "Hangi kitabı alıp da okusam?" diye kararsızlığa düşen kişilere de güzel bir öneri. Antoine de Saint-Exupery 'nin yazmış olduğu Küçük Prens kitabının çevirisi, iki önemli insan Tomris Uyar ve Cemal Süreya'ya ait. Eserde, gezegenleri gezintiye çıkan küçük bir çocuktan bahsediyor. Bu çocuğun, karşılaştıkları insanlar ve canlılardan, onların nasıl bir yaşama ait olduğundan bahsediyor. Meraklı bir çocuk olan Küçük Prens'in bakış açısı belki de bu karşılaştıklarıyla değişiyor. Yeni yeni şeyler öğreniyor. Ve aslında bizim o ünlüce lafımız "hayata atılmak" değil de, "dünyaya atılıyor" Küçük Prens. Biz, Dünya'ya ait çoğu ülkeleri gezip gören insanlara hep "Dünya'yı gezmiş!" deriz. Acaba gerçekten Dünya'yı mı yoksa insanlar tarafından önem verilen korunup gözaltına alınan yerleri mi gezmiş? İşte Küçük Prens, gezegenleri büyük bir coşku ve merakla geziyor. Bizi...

2015

Resim
3 gün önce 2014'ü geride bıraktık. Ve yepyeni bir yıla girdik. 2015! Bugün 3 Ocak, yeni yılın 3. günü. Birçok başlangıç, yeni kararlar, yeni tercihler, değişimler ve yenilikler yılın ilk gününe ayarlanmış olabilir "hayat" tarafından. Ani sürprizler de. Ve o vazgeçilmeyen espri, "Seneye görüşürüz!", de! Benim için değişen birşey olmadı. Halen bahçemizde kulak delecek şekilde öten bir tavuğumuz var mesela!Halen 13 yaşındayım. Halen okula gidiyorum. Halen yazı yazmayı seviyorum. Ve halen matematikten nefret ediyorum! 2015'ten ne mi bekliyorum? 2015'ten, artık savaşların bitmesini, tüm dünyanın barış içinde olmasını, herhangi bir ayrımcılık yapılmamasını, yoksulluğun sona ermesini, insanların sıcacık evlerinde karnı tok yaşamalarını, küçük yaşta çocukların işe verilip eğitimlerinden edilmemesini, küçük yaşta kızların evlendirilmemesini, haksızlıkların önlenmesini, herşeyin adaletle yapılmasını bekliyorum! Ve bunların yalnızca bir beklentiden ibaret o...

"Sol Ayağım"

Resim
Dün kitap evinden satın aldığım bir kitaptan bahsetmek istiyorum size. Daha önce sıkça adını duymama rağmen bir türlü okuyamamıştım. Evet, bu beni etkileyen harika eserin adı " Sol Ayağım ". Birçoğunuz duymuşsunuzdur, okumuşsunuzdur. Sol Ayağım'ın kalemi Christy Brown 'a ait. Christy Brown, İrlandalı yazar ve ressam 23 çocuklu bir ailenin, hayatta kalabilen 13 çocuğundan biri olarak Dublin'de doğmuştur.Beyin felci ile dünyaya gelmiş ve uzun süre hareket ve konuşma yetenekleri olmadan yaşamıştır. Christy Brown, Sol Bacağım'da otobiyogrofisini yazmıştır. Bütebün kendi hayatını ele almıştır. Christy Brown hayatına engellerle başlamıştır. Peki bu engelleri kaldırabilmek için çaba sarfetmiş mi? Ne kadar etmiş? Nasıl kendisi için çok önemli olan şeylere veda etmiştir? Onu, diğer insanlardan ayıran duvarı yıkabilmiş mi? İşte, bunu ben de sizler gibi merak ediyorum. Çünkü henüz kitabı bitirmedim. Sonunu heyecanla bekliyorum. Bu, aslında cesaret, umut, ilham veri...