Hikaye

Yağmurlu bir gün. Küçük kız pencereden dolu karışımı  yağan yağmuru seyrediyor ufak yeşil gözleriyle.  Canı öyle sıkılmış olacak ki, yağan yağmur taneciklerini saymaya çalışıyor. Bunun imkansız olduğunu düşünüyor, bir ara,  ve pes ediyor. Ofluyor. Büzüşüyor iyice. Hırkasının kollarını, soğuktan sepsert olmuş ellerinin parmak uçlarına kadar çekiyor. Kollarını birbirine sarmalıyor, ellerini avuşturuyor.  Öyle bunalmış olacak ki, her gün gördüğü, bu oturduğu dört köşe salonu inceliyor, bir yabancı gibi..

Ev, iki odacıktan oluşuyor. Biri, kızın oturduğu salon. Öteki hela. Yemekler salonda, sobada pişiriliyor. Ocak yok, mutfak hiç yok. Salonun bir köşesinde eski bir soba var. Halı, eski figur  ve minyatür anlayışıyla özene bezene örülmüş olmalı. Duvarların bazı kısımları kurumuş olacak, çatlamış. Salonun tam ortasında koca ve epey eski, üzeri pek tozlanmış bir televizyon var. Üzerinde de dantel örtü. Salonun diğer bir köşesinde ufak bir raf var. Bu rafta, küçük kızla anasının cicileri.. Hepsi de yamalı. Ama biri var ki diğerlerinin arasında göze çarpıyor, dantel işlemeli, pırıl pırıl! Bu, kızın bayram cicisi olacak. Özene bezene katlanmış, pek düzenli tutulmasına çalışılmış görünüyor. Rafın tavanında da tel tokalar var, lastikten. İncileri düşmüş ama zarif bir de bileklik..


(..Devamı gelecek..)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2015

"NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ BİLİYORUM"

BUSUU YÖNTEMİ